Bir İngilizce öğretmeni olarak en fazla maruz kaldığım sorulardan biri sanırım bu. Kendim de bu soruya cevap aramaktan geri kalmıyorum tabii. Boğaziçi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünde okurken hocalarımız neredeyse her sene “dil eğitim felsefemiz” hakkında makaleler yazmamızı isterlerdi. Böylelikle, teorisini öğrenip sunumlarda uyguladığımız her bir dil öğrenme yaklaşımı, strateji, metot, yöntemi ve teknik (evet, bunların her biri de aslında biraz farklı, o yüzden bu makalenin başlığında bunların arasında ne çok kullanın terim olan “yöntem”i kullandım) hakkında İngilizce öğretmeye dair bakış açımı tazeledim, geliştirdim. Günümüzde de yeni yeni dil öğrenme teknikleri geliştiriliyor, çünkü bu yönde tüm dünyada müthiş bir arz var. Şöyle ki, Google’da “the best method to learn English” diye yazıp arattığınızda 2 milyardan fazla sonuç çıkıyor!
Madem bu konu bu kadar revaçta, o zaman İngilizce gibi popüler diller kadar diğer yabancı dilleri de öğrenmenin en iyi, en verimli yollarını paylaşalım. Öncelikle, üzerinde bu kadar kapsamlı çalışmalar yapılan ve tabii ekonomik pastası muazzam büyük olan bir konuda tabii ki tek bir yolun en iyi olduğunu iddia etmek abes olur. Ben aslında daha ziyade birçok yaklaşımı, yöntemi ve tekniği, genel olarak yapılması faydalı olan tavsiyelerle birlikte sunmaya çalışacağım. Ancak, öncelikle kavramları netleştirelim:
Yaklaşım (Strateji), genel olarak bir düşünce sisteminin ve kavramların genelini ifade eder, yani önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yolların ve uygulanan yöntemlerin tümüdür.
Yöntem (Metot), bir şey yaparken tutulan, bir amaca erişmek için izlenen düzenli yolu ifade eder, yani öğrenmek ve öğretmek için seçilen, izlenen, tasarlanan yoldur.
Teknik ise öğretme ve öğrenme yöntemini uygulamaya koyma biçimi, yani artık iş icra edilirken yapılanlar, kullanılan beceriler ve araçlardır.
Bu kavramları genelden özele doğru “Yaklaşım, Tasarım ve İşlem” şeklinde sıralayan akademik kaynaklar da mevcut tabii.
Örnek verecek olursak, balık tutmak isteyen bir insanın, balığı denizde mi gölde mi yoksa nehirde mi tutacağı yaklaşımdır. Balığı tekneyle mi kayıkla mı yoksa kıyıdan mı tutacağı yöntem; ağla mı oltayla mı tutacağı ise teknik olarak düşünülebilir.
Peki, asıl konumuza, İngilizce öğrenmeye gelecek olursak, öncelikle, bu alanda yukarıda sözünü ettiğimiz terimlerin, kapsam ve boyutlarına bakılmaksızın birbirinin yerine kullanıldığını görüyoruz. Kronolojik olarak, dil eğitim dünyasında öne çıkanları orijinal adlarıyla sıralayınca siz de bu tanım karmaşasını net olarak görebilirsiniz:
Orijinal Adı | Türkçesi | Yılı |
Classical Method | Klasik Yöntem | 1700 |
The Grammar-Translation Method | Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi | 1845 |
The Direct Method | Direkt / Dolaysız / Doğrudan Yöntem | 1900 |
The Reading Method | Okuma Yöntemi | 1920 |
The Oral Approach and Situational Language Teaching | Sözlü Yaklaşım ve Duruma Göre Dil Eğitimi | 1930 |
The Audiolingual Method | İşitsel-Dilsel Yöntem | 1950 |
Cognitive-Code Method | Bilişsel Yöntem | 1960 |
Audio-Visual Method | İşitsel-Görsel Yöntem | |
The Silent Way | Sessizlik Yöntemi | 1963 |
Communicative Language Teaching | İletişimsel Yöntem | 1970 |
Total Physical Response | Tüm Fiziksel Tepki | 1970 |
Community Language Learning | Danışmanlı (Grupla) Dil Öğretim Yöntemi | 1970 |
Functional-Notional Approach | İşlevsel-Kavramsal Yaklaşım | 1972 |
The Natural Approach | Doğal Yaklaşım | 1977 |
Suggestopedia | Telkin Yöntemi | 1979 |
Eclectic Method | Seçmeli Yöntem | 1980 |
Task Based Language Teaching | Görev Temelli Öğrenme Yöntemi | 1987 |
Content Based Instruction | İçerik Temelli Öğretim | 1989 |
Cooperative Language Learning | İşbirlikli Dil Öğrenimi | 1993 |
Tüm bu yaklaşım, yöntem ve teknikleri aralarındaki farkları ortaya koyacak şekilde, olabildiğince detaylı açıklamaya çalışacağım, ancak öncelikle şu soruya yanıt vereyim:
Farklı Yaklaşımlar ya da Yöntemler Nasıl Farklılaşır?
Yukarıda sıraladığım yaklaşımlar, yöntemler ve teknikler, kapsayıcı varsayımlara dayanırlar ve bir felsefeleri vardır. Kısacası, savunucuları tarafından sahip olunan bir dizi inanç, bakış açısı ve düşünce sistemi temeline dayandırılırlar. Bu yöntemlerin dayandırıldıkları yaklaşımları genel olarak dört teorik yönelim halinde sınıflandırılabiliriz: yapısal, bilişsel, psikolojik ve işlevsel. Her bir yaklaşıma kısaca bakalım.
• Yapısal: Yapısal yaklaşımlar, dilin öğrenilebilir bir dizi yapı taşına indirgenebileceğine inanır. Bu temel öğelerin nasıl birleştirileceğini yöneten dilbilgisi ve sözdizimi olarak bilinen kurallar vardır. Bir dilde yüksek düzeyde yetkinlik elde etmek için bu kurallar ezberlenebilir, yani dile dair öğrenilen bilgiler zihinde yapılandırılır. Bu yaklaşımın bazı savunucuları, bir dilin öğrenilmesi gereken önceden belirlenmiş bir sırası olduğunu bile ileri sürmektedirler. Dilbilgisi yani gramer ders kitapları bu kategoride en sık kullanılan materyallerdir.
• Bilişsel: Bir dili öğrenmedeki bilişsel bakış açısı, öğrenciyi tüm sürecin merkezine koyar. Bilişsel yaklaşımlar şu gibi soruları cevaplamaya çalışır: Bir dil nasıl etkili bir şekilde öğrenilebilir? Bir kelime dağarcığı nasıl akılda kalıcı hale getirilir ve uzun süreli belleğe nasıl gömülür? Bu tür bir yaklaşıma göre teknikler, stratejiler ve hatta ders sıralaması, öğrenen kişi(ler) tarafından yönlendirilir ve önceden belirlenmesi zordur. Dil öğrenmek bilinçli, akılcı ve bilgiyi zihinde işleyen bir olaydır.
• Psikolojik: Bu yaklaşımda dil öğrenimi, öğrenci motivasyonu ve yatkınlığı, öğrenme ortamının elverişliliği, öğretmen-öğrenci dinamikleri, stres seviyeleri gibi farklı boyutlarda değerlendirilir ve planlanır. Öğretmen öğrencilere karşı yeterince destekleyici mi? Sınıfın dinamikleri dilin edinimini kolaylaştırıyor mu yoksa engelliyor mu? Bu kategorideki iç görülerin çoğu, danışmanlık ve sosyal psikoloji alanlarında da kullanılmaktadır.
• İşlevsel/İletişimsel: İşlevsel yaklaşımlar genellikle yazılı iletişim yerine konuşma yoluyla iletişime odaklanır ve dilin bir dizi gramer kuralından ziyade bir iletişim aracı olduğunu öne sürer. Bunun faaliyet türleri veya kullanılan malzemeler bakımından muazzam etkileri vardır. Anlamlı bilgi aktarma kapsamının dışında kalan her şey, sadece gereksiz bir karmaşıklıktır. İletişimsel yaklaşımlar, öğrencilerin konuşurken dili etkili kullanmalarının gerçekte nasıl bir şey olduğunu hissettikleri konuşma alıştırmaları ve soru-cevap etkileşimlerine odaklanır ve genellikle gramer ders kitaplarından kaçınır.
Artık yaklaşımların dayandığı dört temel kategoriyi bildiğimize göre, şimdi sınıf içinde ya da bireysel dil öğrenme süreçlerinize yön veren, yukarıda kronolojik olarak sıraladığım yaklaşımları tanıma zamanı. Bu yöntemlerin her birinin düzgün bir şekilde tek bir yaklaşım kategorisine girmeyebileceğini unutmamak lazım. Yöntemler bu yaklaşımlardan birkaçını harmanlayabilir. Aslında, bir yaklaşımı benimseyebilir ve ona ilgisiz yaklaşımların bazı noktalarını da öğrenme süreçlerinize ekleyebilirsiniz. Sonuç olarak, bu yaklaşımların sınıfta ya da kendi başınıza dil öğrenirken nasıl kullanıldığı konusunda katı olmayın, sadece ne olduklarının ve en iyi nasıl kullanıldıklarının farkında olun. Bu farkındalık sizin başarınızı ve dil yetkinliğinizi arttıracaktır.
Denenmiş, Uygulanmış ve Güvenilirliği Test Edilmiş Dil Öğrenme Yöntemleri
Muhtemelen bazı yöntemlerin birbiriyle bazı ilginç ilişkileri olduğunu fark edeceksiniz. Birbirleriyle örtüşürler, desteklerler, tamamlarlar veya bazen tam zıt şekilde çelişirler. Tek bir yöntemin her öğrencinin/öğretmenin tüm sorularını yanıtlayamayacağını söylemek hiç yanlış olmaz, bu nedenle hepsini deneyecek kadar açık fikirli olmanız ve hangisinin hangi durumlarda en iyi sonucu verdiğini görmeye başlamanız sizin yararınızadır. Hepsinin kendine göre artıları ve eksileri vardır.
1. Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi (The Grammar-Translation Method)
Bu yöntemin amacı, yoğun ve işlevsel bir dilbilgisi öğretimi çerçevesinde dili tüm kurallarıyla öğrenmesi beklenen öğrencinin, özellikle Latin ve Sanskrit dili gibi klasik dillerden hedef dile çeviriler yapmasını sağlamaktır. Dilbilgisi öğretiminde ise önce kural sunulur, açıklanır ve ardından cümle içinde gösterilir. Öğrenicilere verilen cümleler genellikle dil bilgisi kurallarını öğretmek için kurulmuş kalıp cümleler ya da kısa okuma parçaları olur.
Şöyle bir sahne hayal edin: Bir öğretmen sınıfın önünde duruyor ve öğrencilerine ders kitaplarının dördüncü bölüm olan “Fiiller ve Zamanlar”ı açmalarını söylüyor. Fiillerin geçmiş zaman kipini oluşturmanın farklı yollarını tahtaya yazıyor. Genel kuralları listeliyor ve bu listenin hemen ardından – tahmin etmişsinizdir – kuralların istisnaları, dilbilgisini bu kadar heyecan verici kılan özel durumlar geliyor.
Bu, dil öğretiminin en klasik, en eski yoludur. Bu yöntem, Latince ve Yunanca öğretmek için başlamıştır ve ilerleyen yıllarda herhangi bir ikinci dili öğretmek için genelleştirilmiştir. Gramer-Çeviri Yöntemi, hedef dili öğretmek için öğrencilerin ana dilini kullanır.
30 yaşın üzerindeyseniz, bir yabancı dili ders kitabı aracılığıyla öğrendiyseniz veya birçok geceyi 10-15 yabancı kelimeden oluşan bir listeyi ezberleyerek geçirdiyseniz, Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi’ni deneyimlediniz demektir. Gramer ve kelime bilgisi ezberlenir. Dilbilgisi kurallarına zarif bir şekilde uyulan çok sayıda yazılı örnek ve alıştırmalar verilir. Örneğin;
The dog is black. = Köpek siyahtır.
The cats are cute. = Kediler çok tatlıdırlar.
Bu yöntemin güçlü yapısal temelleri vardır ve odağı, içeriği veya bağlamı ne olursa olsun dilbilgisinin doğru kullanımına yöneliktir. Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi, öğrencilerin hedef dili okuması, yazması ve ayrıca ilgili edebî çalışmaları takdir edip özenle okuması amaçlandığında en iyisidir.
2. Direkt / Dolaysız / Doğrudan Yöntem (The Direct Method)
Tamam, şimdi, Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi’ni tersine çevirin. Sonuç ne olur? Evet. Direkt / Dolaysız / Doğrudan Yöntem tam olarak o. Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi’ne tepki olarak doğmuş bir yöntem olup bu yömtemle ile öğrenicilerin hedef dili iletişimsel süreçte etkili bir biçimde kullanamadığı ileri sürülmüştür. Direkt Yöntem’in uygulanmasında kullanılan temel kural, öğrenim sürecinde çeviriye kesinlikle izin verilmemesidir. Yöntemin adından da anlaşılacağı üzere öğrenici, yabancı dile direkt olarak maruz bırakılarak öğrenim süreci desteklenir. Bu sebeple de önceleri, sadece sözlü öğretim yapılır. Amaç ise dilin yoğun bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır.
Dilbilgisi açıkça öğretilmez, ancak öğrenciler tarafından konuşulan dile tekrar tekrar maruz kalma yoluyla tümevarım yoluyla öğrenir. Pandomim, kelime-resim ilişkilendirme, soru-cevap kalıpları, diyaloglar ve rol oynama gibi etkinlikler öğrencilere kuralları tespit etme ve anlama şansı verir. Ve öğrenciler için iyi haber; gramer alıştırmaları veya yazılı cümle analizleri yok!
Bu arada, sınıfta sadece öğrenilen hedef dil kullanılır. Bu çok önemli. Öğretmen kavramları öğretmek için öğrencilerin ana dilini kullanmaz. Dinleme ve anlama böylece bu yaklaşımın merkezi haline gelir. Ezberlenecek bir kelime listesi yoktur, ancak dinlenecek ve aşina olunacak çok sayıda kelime ve kalıp ifadeler vardır.
Her şey düşünüldüğünde, Direkt / Dolaysız / Doğrudan Yaklaşım’ın neden “Gramer Karşıtı Yöntem” ve “Reform Yöntemi” olarak da adlandırıldığını anlamak zor olmayacaktır.
3. Okuma Yöntemi (The Reading Method)
Bu, yabancı dil öğrenen belirli bir profil için tasarlanmış çok özel bir yaklaşımdır. Bu yöntemi en çok okumayı seven öğrenciler, muhtemelen hiçbir zaman anadili İngilizce olan kişilerle hedef dilde etkileşim kurma niyetinde değildir. Alanındaki uzmanları anlamak için Almanca öğrenen bir psikoloji doktora adayı olabilir. Ya da tek arzusu çok sayıda lezzetli yemek yapmak ve gastronomi kitabındaki Fransız tekniklerini anlamak olan bir aşçılık öğrencisi olabilir. Böyle bir öğrencinin tek bir dil becerisine ihtiyacı vardır: Okuduğunu anlama!
Böylece telaffuz ve diyalogları ortadan kaldırmış olursunuz. Kelime dağarcığı bağlam içinde öğrenilir. Öğrettiğiniz bazı temel gramer kuralları, bir okuma parçasını anlamaya yönelik olmalıdır. Cümleleri ve cümleleri bir araya getiren bağlaçlar ve bir cümlenin anlamını 180 derece değiştiren olumsuzlama gibi unsurları öğretmelisiniz. Okuma Yöntemi’nde, bir dil öğrenmek daha yüksek bir amaç için bir araç olarak kullanılır. Bu yöntemin hem yapısal hem de işlevsel temelleri vardır.
4. İşitsel-Dilsel Yöntem (The Audiolingual Method)
Bu yöntem aynı zamanda “Ordu Yöntemi” olarak da bilinir. II. Dünya Savaşı’ndaki çekişmelerin zirvesinde, askeri personelin Avrupa ve Asya’daki savaş alanlarını toz duman ederken hem müttefiklerin hem de düşmanların dillerini öğrenmesi gerekiyordu. 1950’li ve 60’lı yıllarda ortaya çıkan yaklaşım, tamamen yapısal kalıplarla ilgilidir.
Öğretim programında da tıpkı Direkt Yöntem’de olduğu gibi yabancı dil öğrenicisi, konuşma temelli bir yaklaşımla eğitilir. Dilbilgisi öğretiminden ziyade öğrenicilerin konuşma becerisinin gelişimi üzerinde durur. Görsel ve işitsel materyallerden faydalanır. Dil öğrenimi sürecini basitleştirerek hedef dil öğrenicilerinin ihtiyaçları çerçevesinde şekillenmiş bir program takip edilir. Hedef dildeki sözcükler o dili konuşanlar için taşıdıkları anlamda ve kültürel bağlamda öğretilir. Zira dil öğretim sürecindeki temel amaç, uzun dilbilgisi kurallarını öğrenmekten ziyade konuşma becerisini geliştirmektir.
Bu yöntemi savunanlar, bir dilin temel bir ses grubuna indirgenebileceğine inanırlar. Onları birleştirseniz kelimeleri konuştunuz demektir. Bu kelimeler, fonetik olarak birleştirildiğinde, kelime öbeğine ve daha sonra cümleye dönüşür. Okuma Yöntemi’nden farklı olarak, İşitsel-Dilsel Yöntem sözlü biçime yazılı biçime göre daha yüksek öncelik verir. Dersler genellikle öğrenilen hedef dil kullanılarak yapılır. Rol yapma gibi aktiviteler, diyaloglar, telaffuzları ve ritmi doğru yapana kadar öğrencilere işlenir. İşitsel dilcilik, davranışçı psikoloji yaklaşımını temel aldığı için, yabancı dil bir pekiştirme sistemi aracılığıyla öğretilir.
“Aferin!” diyerek öğrencinin sırtını sıvazlama, sınıftan bir alkış, kağıdına bir yıldız, kullanılan pekiştireçlerden bazılarıdır. (Yan not: Bir şeyin “pekiştirme” olup olmadığını nasıl anlarız? Yanıt: Öğrencilerin kendileri veya durum hakkında iyi hissetmelerini sağlıyorsa, o zaman pekiştirmedir, daha doğrusu olumlu pekiştireçtir.) Öte yandan hatalar hızla ama nazikçe düzeltilir. Nihai amaç, dilsel konuşma alışkanlığının doğru tekrarlarla oluşturulmasıdır.
5. Bilişsel Yöntem (Cognitive-Code Method)
Ünlü dilbilimci Noam Chomsky’nin dili kullanmaya dayalı dönüşümlü dilbilim kuramı sonucunda ortaya çıkmıştır. Chomsky’ye göre yabancı dil öğretimi sürecinde, yalnızca, bir dilde üretilmiş olan tümceleri incelemek yeterli değildir. Yabancı dil öğrenen bir kimsenin, yeni tümceler üretebilecek düzeni kavraması gerekir, zira bu yönteme göre dil sonsuzdur. Hedef dil, kurallarıyla öğrenilmeli ve gerektiğinde anadilin kullanılmasına ve çeviriye izin verilmelidir. Dil öğretim programı hedef dilin dilbilgisi kuralları etrafında anlamlı bir şekilde hazırlanmadılıdır. Alt dil becerilerine bakacak olursak, Bilişsel Yöntem, konuşma, dinleme, okuma ve yazma olmak üzere dört dil becerisini birden geliştirmeye ağırlık verme dışında gramerin açıkça öğretilmesini ve çevirinin kullanılmasını da savunur, fakat genel olarak iletişim yetkinliği üzerinde durur. Gramer-Çeviri Yöntemi’ne göre daha fazla anlaşılır mesaj sunduğu için daha yüksek bir edinim sağlayacaktır. Bu yöntemde daha ziyade öğrenmeye ağırlık verilir.
Görüldüğü gibi Chomsky, İşitsel-Dilsel Yöntem’in aksine, dilbilgisinin önemini savunmaktadır. Davranışçı eğitim psikologlarına göre insan beyni doğuşta boş bir levhaya benzer. Bu boş levhaya uyarma – tepki – ödüllendirme yoluyla öğrenilen şeyler işlenir. Bilişsel Yöntem’i benimseyenler ise öğrenme konusunda akla önem verirler. Akıl, bilginin algılanmasını, işlenmesini ve saklanmasını sağlar. Bu yöntemde ezbere değil, anlamlı öğrenmeye önem verilir; dilbilgisi kuralları tümevarım ve tümdengelim yoluyla öğretilir; dinleme, okuma, konuşma ve yazmadan oluşan dört temel beceriye duruma göre eşit derecede önem verilir; anadil kullanılabilir ve çeviriler yapılabilir; eski bilgiler, yeni bilgiler ile birleştirilmeli, her şey bir bütünlük içerisinde öğretilir; işitsel ve görsel araçlardan ve eğitimle ilgili diğer olanaklardan yararlanılır.
6. İşitsel-Görsel Yöntem (Audio-Visual Method)
Okullarında dil laboratuvarı olanlar bilir, yabancı dil derslerinde kocaman kulaklıklar takılır ve bol bol dinleme, izleme yapılırdı. İşitsel-Görsel Yöntem metinleri, film ve ses bantları eşliğinde öğreterek dil öğretimini kolaylaştırmayı amaçlar. Metinler, öğrenciye daha önceden belirlenmiş olayların sırasına göre verilir. Dil öğretimi üç aşamada yapılır. Birinci aşamada günlük konuşma dili öğretilir, ikinci aşamada basit metinler, gazete ve dergi içerikleri gibi günlük hayata dair, uzmanlık gerektirmeyen konular üzerinde durulur. Üçüncü aşamada ise çeşitli uzmanlık alanları üzerinde, bilim, mühendislik, tıp, ebediyat, hukuk gibi konularda öğretim yapılır. Bul nedenle İşitsel-Görsel Yöntem daha çok birinci aşamada yararlı görülmektedir. Bu yöntemde görsel içerikler derslere renk ve hareketlik katmak için kullanılan göz boyama değildir. Dilin kullanıldığı toplumsal içeriği canlandırmak amacını taşımaktadır. Dilde analitik olmayan bir yaklaşımda ısrar etmesi ve iyi tanımlanmış öğretim safhaları ile bu yöntem dil öğreniminin iyi derecede gerçekleşmesi için kesin varsayımlar sunamamaktadır. Yöntem, dil öğrenimini basitleştirilmiş bir toplumsal içeriğe oturtma ve dili, iletişim için anlamlı olan konuşma noktasından hareket ederek öğretme çabasındadır.
İşitsel-Görsel Yöntem’de ilk altı aylık süre içerisinde okuma ve yazmaya yer verilmez. Ancak, daha sonra bu uygulamanın sakıncaları görülmüş ve sürenin azaltılması yoluna gidilmiştir. Bu yöntemde dilbilgisi kuralları üzerinde durulmaz. Bu nedenle Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi’ne karşıdır. Dili etkin kullanma becerisi, dilbilgisi kurallarından daha önemlidir. Öğretmen sınıfta genellikle soru-cevap ilkesine göre hareket eder, dolayısıyla öğrencinin aktif katılımı da dersi büyük ölçüde şekillendirir.
İsitsel-Görsel Yöntem dil öğretiminde çağdaş ve teknolojik eğitim-öğretim araçlarından geniş ölçüde yararlandığı için, dil öğretiminde büyük kolaylıklar sağlamıştır. Ancak, günümüzde tüm yöntemler görsel-işitsel içeriklerden ve çoklu medya araçlarından yararlanmaya önem vermektedir. Böyle bir yaklaşım, öğretim yönteminden çok, öğretim tekniği alanına girer, yani dil eğitimi yapılırken nelerin kullanılacağını belirler. Ayrıca, bu yöntemde öğretmenin çok iyi hazırlanmış olması gerekir. Dilbilgisine önem vermemesi, okuma ve yazmayı ertelemesi yöntemin eksik yanları olarak değerlendirilebilir.
7. Sessizlik Yöntemi (The Silent Way)
Mümkün olduğunca az konuşan bir öğretmen düşünün. (Bu kesinlikle ben değilim!) Ama, bunun bir fanteziden daha fazlası olduğuna inansan iyi olur. Bu “alternatif” yaklaşımın savunucuları, çok fazla öğretme çabasının bazen öğrenmenin önüne geçebileceğine inanırlar. Öğrencilerin, öğretmenin söylediklerini basitçe tekrarlamak yerine, bilgiyi kendileri keşfettiklerinde en iyi şekilde öğrendikleri öne sürülür.
Sessizlik Yöntemi, sessizliği bir öğretim aracı olarak kullanır. Öğrencileriniz, ders içeriklerini onların samimi olduğu şekilde sunmazsanız ve süreci onlara açıklamazsanız, onlara sessizce davrandığınızı hissedebilirler. Bu yöntemde, onları konuşmayı kendileri yapmaya gerçekten teşvik etmelisiniz. Öğrencileri bağımsız olmaya, dili kendileri keşfetmeye ve çözmeye sevk etmelisiniz. Hedef dili öğrenmek bu şekilde yaratıcı ve problem çözmeye yönelik bir süreç olarak görülür, bu da aslında öğrenci için ilgi çekici hatta heyecan verici bir bilişsel meydan okumadır.
Peki sessizce nasıl öğretilir ya da öğrenilir? Mümkün olduğu kadar az konuştuğunuz için, öğrencilerinizle iletişim kurmak için çok sayıda jest ve yüz ifadesi kullanmalısınız. Görsel ve basılı materyalleri de kullanabilirsiniz.
Örneklendirecek olursak, yaygın olarak kullanılan materyallerden biri farklı renk ve uzunluklardaki çubuklardır. Öğretmen çubuklardan birini alıp “çubuk” der, sonra bir tane daha seçerek, işaret edip yine “çubuk” der. Öğrenciler “çubuk”un önlerindeki nesneleri ifade ettiğini anlayana kadar tekrar etmeye devam eder. Sonra yeşil olanı seçer ve “yeşil çubuk” der. Kelime tasarrufuyla, başka bir yeşil şeyi işaret ederek de “yeşil” diyebilir. Öğrenciler “yeşilin” rengi ifade ettiğini anlayana kadar tekrar eder.
8. İletişimsel Yöntem (Communicative Language Teaching – CLT)
En başta dil öğretme yöntemlerinin bir noktada birbirlerine rakip olarak doğduğunu belirtmiştim. İşte bu yöntemler savaşının kızıştığı 1960’larda ve 70’lerde toplumbilimcilerin önde gelenlerinden olan Hymes, Bilişsel Yöntem’i eleştirerek Chomsky’nin ortaya attığı edim (performance) ve yeti (competence) kavramlarıyla dilin doğasını açıklamakta yetersiz kaldığını, bu kavramlara iletişim yetisi (communicative competence) diye üçüncü bir kavramın eklenmesi gerektiğini söylemiştir. Dilin iletişim olduğu teorisinden yola çıkan İletişimsel Yöntem’de asıl hedef iletişim yetisinin geliştirilmesidir. Hymes dilbilim teorisinin iletişim ve kültürü birleştiren daha genel bir teorinin parçası olarak görülmesi gerektiği görüşünü savunmuştur. Hymes’in iletişimsel yeti teorisi, konuşan bir kişinin bir konuşma ortamında iletişim açısından yetiye sahip olması için gereken, bilmesi gerekli şeylerin bir tanımı olarak açıklanabilir.
Dil bir amaç değil, araçtır. Asıl amaç yazılı ve sözlü iletişimi sağlamaktır. Sözcükler ve tümceler sadece kavramları iletirler. Bu nedenle dilin kuralları yerine, dilin kullanımı üzerinde durulmalıdır.
Genel olarak dil öğretiminde öğrencilere, kurallara uygun tümce kurma becerisi kazandırılmaya çalışılır. Bunun için de örnek tümceler kurulur ve bu tümceler değişik alıştırmalarla tekrarlanarak öğretilen şeyler pekiştirilir. Oysa İletişimsel Yöntem’de önemli olan kurallara uygun cümle kurmak değildir. Cümleleri kurmak, dil öğretiminin sadece bir yönünü oluşturur. Asıl önemli olan, bu cümlelerin anlatım esnasında hangi anlamlara geldiğinin öğrenilmesidir.
Herhangi bir fiil çekiminin tüm farklı yollarını biliyor ama anlaşılır ve tutarlı bir mesaj gönderemiyorsanız bunun ne faydası olur? İletişim, esasen dilin mantığıdır ve İletişimsel Yöntem, öğrencilerin birbirleriyle anlamlı bir şekilde ilişki kurmasını sağlayan becerileri geliştirmeyi amaçlar.
Bu yöntemle, dil becerilerinin her biri iletişim kurmak için doğal bağlamda öğretilir. Öğrenici için anlamlı olan sözlü ve yazılı etkinliklere ağırlık verilir. Dil öğreniminde ve ediniminde dilsel iletişim özgürlüğü anlayışı temel alınır. Başarıda, yabancı dil öğrenicisinin bağımsız olarak, bir ders sonunda üretebildiği cümle sayısı baz alınır. Yaklaşım, dilin kurallarının öğretilmesindense öğrenicinin iletişimsel alandaki bireysel başarısı üzerinde yoğunlaşır. Dilbilgisi kurallarının öğretilmesi için ayrıca bir çalışma yapılmaz; yapı ve kurallar etkinlik ve diyaloglar içerisinde dolaylı öğretilir.
Etkileşimli etkinlikler bu yaklaşımın ayırt edici teknikleridir. Öğretmenin sorumluluğu, öğrencilere mümkün olduğunca anlamlı iletişim kurma ve bu şekilde öğrenme fırsatı vermektir. Örneğin öğrencilerin hedef dili kullanarak kendilerini tanıtmalarını, hobilerini paylaşmalarını sağlayabilirsiniz. Sadece dili sunmak yerine, onlara sadece hedef dil kullanılarak gerçekleştirilebilecek görevler verebilirsiniz.
Sınıf içi aktivitelerde kullanılan ifadeler ile ders kitaplarında bulunan ifadeler arasındaki fark, aktivitelerdeki ifadelerin öğrencileriniz için çok daha anlamlı olmasıdır. Aktiviteler, bir gramer kuralını göstermek için kullanılan uyumsuz cümlelerden oluşan bir dizi egzersiz değildir, amaca yönelik ve bağlam içindedirler. CLT’de otantik, doğal materyaller ve günlük içerikler de sık sık kullanılır. Bir konserin posteri veya bir alışveriş merkezindeki indirim broşürü, öğrenmek için verimli bir araç olabilir. İletişimsel Yöntem’de, öğrenciler hedef dili ana dilini konuşanlar gibi deneyimlerler.
İletişimsel Yöntem günümüzde çok tutulan ve uygulanan bir yöntem olmakla birlikte, bütün yabancı dil öğretmenleri ve hatta neredeyse tüm öğrenciler dilin bir iletişim aracı olduğunu kabul ederler. Bunun aksini savunan bir dilci henüz görülmemiştir. Dolayısıyla, bu yöntemin asıl savı bir normalitedir denebilir. İletişimsel Yöntem’i savunanların dilbilgisine ve ezbere karşı çıkmaları da yanlış olarak değerlendirilebilir. Nitekim son zamanlarda bu yanlış tutum düzeltilmeye çalışılarak güncel materyallerde gramer, dilbilgisi ve kelime listeleri gibi unsurlara da yer verilmeye başlanmıştır. Öte yandan, ezber ise olumlu bir yetenek olarak kullanılabilir, özellikle de yabancı dil öğreniminde çok yararlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Elbette ezber bilinçsiz bir biçimde olursa sakıncalıdır. Bilinçli bir ezberin dil öğrenimini çok kolaylaştırdığı neredeyse tüm öğretmen ve öğrenciler tarafından kabul edilmektedir.
İletişimsel Yöntem’de dil becerileri şu şekilde sınıflandırılmaktadır:
Algılamaya yönelik, Edilgen beceriler: işitsel içerikleri dinleme ve görsel içerikleri okuma.
Üretmeye yönelik, Etken beceriler: çoklu ortamlarda, etkileşimli konuşma ve yazma
Etkili bir dil gelişimi için bu becerilerin tamamı beslenecek şekilde bir çalışma yapılmalıdır.
9. Tüm Fiziksel Tepki (Total Physical Response – TPR)
Tüm Fiziksel Tepki, jestlerin, eylemlerin ve hareketlerin dil ediniminde hayati bir rol oynadığı bir dil öğretim yöntemidir.
Çocukken yetişkinlerin size “topu yakala”, “oyuncak bebeğini al” veya “ağzını aç” gibi her türlü şeyi yapmanı söylediğini hatırlıyor musun? TPR sizi o eski güzel günlere geri götürüyor. Bu yöntem, öğrencilerin hareketi gördüklerinde ve kendileri hareket ettiklerinde, beyinlerinin verimli dil edinimi sağlayan daha fazla sinirsel bağlantı oluşturduğuna inanır. Bu nedenle, TPR ile öğrenirken, ellerinizi çok sallarsınız, gözlerinizi büyütür ve vücudunuzu hareket ettirirsiniz. Bunun amacı tabii ki egzersiz yapmak değil. Bu, öğrencilerinize temel dil becerilerini öğretmek için bir alt teknik denebilir. Örneğin, “zıplamanın” nasıl bir şey olduğunu birkaç kez gösterdikten sonra, öğrencilerden eylemi kendilerinin gerçekleştirmesini isteyeceksiniz. Emin olun, bu onları canlandırmakla kalmayacak, aynı zamanda “atlama” kelimesini o kadar akılda kalıcı kılacak ki unutması çok zor olacak.
Bu yaklaşımın bir başka dayanağı da, dil öğrenme sürecinin stressiz olması gerektiğidir. Öğrencilerden “gözlerinizi kapatın”, “sol kolunuzu kaldırın” veya “kırmızı topu alın” gibi eylemler gerçekleştirmelerini istediğiniz “Simon Says” gibi eğlenceli etkinliklerle sınav bile yapabilirsiniz. Tüm Fiziksel Tepki Yöntemi’nin iyi kullanmak, her zaman bir buz kırıcıya sahip olmak gibidir. Sınıfınız o kadar eğlenceli olurdu ki, hedef dildeki kelimeler etrafta dolaşır, öğrenme eğlenerek gerçekleşir.
10. Danışmanlı (Grupla) Dil Öğretim Yöntemi (Community Language Learning – CLL)
Buna Danışmanlı (Grupla) Dil Öğretim Yöntemi ya da Topluluk Dil Öğrenimi deniyor çünkü bireysel olarak farklı seviyelerde öğrenmek yerine, sınıf birlikte tek bir birim olarak öğreniyor. Amaç, aynı dersi dinlemek değil tabii ki, öğrenilen dilde etkileşim kurmak. Öğretmenin rolü bir danışman, bir rehber, bir cesaretlendiricidir.
Yenilikçi bir CLL sınıfında şunlar olabilir: Öğrenciler bir daire şeklinde otururlar. Bu yöntem öğrenci merkezli olduğundan, o gün için belirlenmiş bir ders yoktur. Öğrenciler ne hakkında konuşmak istediklerine kendileri karar verirler. Birisi, “Beyler, neden hava durumu hakkında konuşmuyoruz?” diyebilir. Bu öğrenci daha sonra (dairenin dışında duran) öğretmenine dönecek ve bu ifadenin tercümesini isteyecektir. Kolaylaştırıcı olarak görev yapan öğretmen çeviriyi ona verecek ve yüksek sesle söylemesini isteyecektir. Aynı zamanda telaffuzuna da rehberlik edecektir. Öğretmeni ve öğrenciyi dinleyen sınıf, etkileşim kurarak birlikte öğrenecektir.
Öğretmen ilk öğrencinin telaffuzları doğru yaptığından emin olduğunda ifadesini gruba tekrarlar. Genelde konuşmanın ilk kısmını kaydetmek için bekleyen bir kayıt cihazı vardır, yoksa da bu kısım tekrarlanır ya da tahtaya ya da deftere not edilir. Bundan sonra, başka bir öğrenci “Bugün üç kat giymem gerekti” diyebilir. Daha sonra yardım için öğretmene döner. İşlem, tüm konuşma kaydedilerek tamamlanana kadar tekrarlanır. Bu konuşma daha sonra deşifre edilir, detaylı şekilde üzerinden geçilir ve gramer, kelime dağarcığı ve konuyla ilgili içerik bakımından işlenir.
Bu yöntemde öğrenciler, birlikte öğrenerek ve dersler üzerinde müzakere ederek toplu halde çalışırlar. Öğretmenin rolü, öğrencileri konuşup açılmaya, tartışmaya katılmaya ve tüm sürece katkıda bulunmaya teşvik etmektir.
11. İşlevsel-Kavramsal Yaklaşım (Functional-Notional Approach)
İşlevsel-Kavramsal Yaklaşım, dili amaçlı bir iletişim aracı olarak kabul eder. Yani konuşuyoruz çünkü bir şeyler iletmemiz, iletişim kurmamız gerekiyor. Ağzımızdan çıkan seslerin arkasında bir amaç ve anlam var. Özünde, dil işlevlerini ve kavramlarını ifade etmek için fiiller, isimler, zamirler, sıfatlar kullanıyoruz. Konuştuğumuzda bunu bilgilendirmek, ikna etmek, ima etmek, kabul etmek, sorgulamak, talep etmek, değerlendirmek gibi çeşitli “işlevleri” gerçekleştirmek için yapıyoruz. Bunu zaman, olaylar, eylem, yer, teknoloji, süreç, duygu vb. gibi kavramlar (notions) hakkında konuşmak için yapıyoruz. Yani bu yaklaşıma göre dili, kavramlarla ilgili iletişim kurma fonksiyonu için kullanıyoruz.
Dolayısıyla bir öğretmenin bu yaklaşımı kullanırken ilk durağı, öğrencilerin dili nasıl kullanacaklarını değerlendirmektir. Tabii bunu öğrencinin kendisi de iyi belirlemeli ve bir farkındalık seviyesinde olmalıdır. Örneğin, çok küçük çocuklara eğitim verirken, onlara anne ve babalarıyla veya arkadaşlarıyla iletişim kurmalarına yardımcı olacak dil becerileri öğretmek istersek onlara “teşekkür ederim”, “lütfen” veya “ödünç alabilir miyim” gibi temel sosyal ifadeleri öğretebiliriz.
Farklı sektörlerden iş insanlarıyla çalışırken, farklı ve o iş alanına odaklanan bir müfredat uygun olacaktır. Onlara dilin resmî ve samimî biçimlerini, görevleri nasıl devredeceklerini, iyi yapılmış bir işi sesli olarak nasıl takdir edeceklerini öğretmek faydalı olacaktır. Öğrencilerin tipik işyeri durumları için temel bir fikir edindiği rol oynama senaryoları oluşturabiliriz. Örneğin, piyasa hakkında konuşmak, soru sormak, talebinizi ifade etmek veya bir anlaşma için pazarlık yapmak gibi işlevleri öğretebiliriz. Bu kavramlara fiyatlar, kalite veya miktar gibi detayları da ekleyebiliriz. Bu yaklaşıma göre dilbilgisi ve cümle kalıplarını da öğrenebiliriz, ancak bunları dilin kullanıldığı amaca göre sınıflandırmak etkili olacaktır.
Aslında bir nevi Yapılandırmacı Yaklaşım’a karşı antitez olarak geliştirilen İşlevsel-Kavramsal Yaklaşım’ı daha iyi anlayabilmek için bu iki yaklaşımı karşılaştırmak faydalı olacak sanırım:
Yapılandırmacı Yaklaşım | İşlevsel-Kavramsal Yaklaşım |
Öğrenme ve dil, iç içe geçmiş kavramlardır ve uygulama süresince birlikte ele alınır. | Sözlü iletişim ve dil edinimi ön plandadır. |
Uyarıcı-tepki ilişkisine değil, öğrenici ve bilginin yorumlanması ilişkisine dayanır. | Davranışçı değil, bilişsel ağırlıklı kuramları temel alır. |
Her dil becerisine ait yöntemin ve bireyin ihtiyaçlarına göre seçilecek yöntemin farklı olduğunu kabul etmekle birlikte öğreticinin rehber, öğrenicinin ise aktif katılımcı olduğu yöntem ve teknikler ön plandadır. | Durumun, ödevin ve görevin içeriğine göre değişik yöntem ve teknikler kullanılabilir. |
Öğrenci merkezdedir, öğretmen ise eğitim ortamın düzenleyicisidir. | Konu ve öğrenci merkezli öğretim temel alınır. |
Deneysel öğrenme vasıtasıyla bilgiyi yorumlayarak hayata geçirmek önemlidir. | Dilin şekil özelliklerinden ziyade kullanımı önemlidir. |
Oluşturmacılık yani bilgiyi zihinsel olarak yapılandırma, bilgiyi içselleştirme temele alınır. | Oluşturmacılıkla birlikte işlevsellik temel alınır. |
Değerlendirme, öğretim süreci ile iç içedir. Ürün, yani dilin kullanılması odaklıdır. | Değerlendirme durağan değil, süreklidir. Ürün, yani dilin kullanılması odaklıdır. |
İçerikten çok kullanılan yöntem ön plandadır. | Dilin hangi işlevlerde kullanıldığı ön plandadır. |
Yaklaşıma göre hazırlanan programlar, içeriği temalara bölmektedir. | Yaklaşıma göre hazırlanan programlarda günlük hayatla ilişkili konular belirlenmiş ve her konu alanında bireyden beklenen yeterlikler belirtilmiştir. |
12. Doğal Yaklaşım (The Natural Approach)
Doğal Yaklaşım temellerini, ana dilin çocuklar tarafından doğal olarak nasıl öğrenildiğinden alır. Bu süreç daha sonra yetişkinlere ikinci bir dil öğretmek için geliştirilmiştir. Tıpkı bebeklerin anlaşılır tek bir kelime söyleyemediği bir “sessiz dönem” olduğu gibi, Doğal Yaklaşım da öğrencilere sadece dinlemeleri ve dili özümsemeleri için zaman verir.
Dilbilgisi öğretimine önem vermez ve de Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi’ne karşıdır. Hedef dilin anadile benzer bir biçimde öğretilmesi gerektiğini düşünen bir anlayışın sonucu olarak gelişmiştir. Eski klasik dillerden ziyade günümüzde global boyutta yaygın olarak konuşulan dillerin öğretiminde kullanılır. Bu yöntemde telaffuz ve dilbilgisi öğretimi yapılmaz; çeviri ve başlangıçta okuma ya da yazı alıştırmaları yapılmaksızın, yalnızca dinleme ve konuşma etkinliklerine yer verilir. Doğru telaffuz edilen kelimeleri ve cümleleri üretmek, öğrenme eğrisinde en sonda gelir. Konuşmanın ortaya çıkışı birinci öncelik değildir. Dinlediğini anlama önceliklidir.
Bu nedenle, sürecin başlarında öğrencilerin konuşmasına hiç gerek yoktur. Tıpkı bebekler gibi gözlemlemek, durumu okumak, kelimelerin anlamlarını tahmin etmek, hata yapmak ve kendini düzeltmek zorundadırlar. Ek olarak, Doğal Yaklaşım “öğrenme” ile “edinme” arasında bir fark görür ve bu yaklaşıma göre dil öğretilmez ya da öğrenilmez, birey tarafından edinilir.
Bir dili öğrenmek ders kitapları, gramer dersleri ve ezberci hafıza gerektirir. Bir dili edinmek ise sürükleyici bir tekrarlama, düzeltme ve hatırlama sürecini gerektirir. Diğer yöntemlerde öğretmenler öğrencilere bir tahtaya yazılan kelimelerin koro halinde telaffuzunda rehberlik ederken, Doğal Yaklaşım’da öğretmen bir topu sektirir ve tekrar tekrar “top” der. Ayrıca onlara farklı türden “topların” resimlerini gösterir. Sınıfa nesneyle bir oyun oynatır veya nesneyi gizler ve “topu bulun” der. Doğal Yaklaşım, öğrencilerin kendilerini etkinlik içinde ne kadar çok kaybederlerse, dile hakimiyetlerinin o kadar iyi olacağına inanır.
13. Telkin Yöntemi (Suggestopedia)
Sınıf ortamının çok rahat geniş koltuklar, rengarenk ve huzur verici manzaralarla donatılmış olduğunu ve arka fonda hafif bir klasik müzik çaldığını düşünün. İşte Telkin Yöntemi sınıfı öyle bir yer. Yoga ve Budizm tekniklerinin yanı sıra psikoloji verilerinden de yararlanılarak 1960 sonrasında geliştirilen bir yabancı dil öğretim yöntemidir. Telkin yöntemi, akla ve/veya bilince dayalı olmayan etkilerin sistematik olarak incelenmesiyle ilgilenen eğitim psikolojisinin önerilerinden yola çıkarak oluşturulmuş bir yöntemdir. Bu yöntem, telkinin etkilerini denetim altına alıp öğrenimi sağlayacak şekilde yeniden yönlendirmeyi amaçlar. Özellikle hızlı bir öğrenmeyi sağlamayı amaçlayan yöntem, bireyin telkin yoluyla yedek ussal sığa (reserve capacity) kapasitesinin kullanılmakta olduğundan birkaç katına çıkartılabileceği varsayımından yola çıkar. Bir nevi bilinç altı çalışmalarla dili öğretmeye çalışır.
Bellek açısından, böylesi bir potansiyel gücün işleme açık hale getirilmesi, bireyi, yöntemin amaçladığı hızlı öğrenmeyi gerçekleştirebilmeye elverişli hale getirmektedir. Telkin yabancı dil öğrenecek kişiyi, gerçekleştireceği eylem ve içeriği konusunda özendirerek potansiyel bellek gücünün ortaya çıkmasını sağlar, bireyin saklı yaratıcılık özelliklerini de ortaya çıkarır. Dil öğrenme ortamının rahat ve huzur verici bir şekilde tasarlanması bu yüzden çok önemlidir.
14. Seçmeli Yöntem (Eclectic Method)
Bazı uygulamalı dilbilimciler, dil öğretiminde tek bir yöntemin yeterli olamayacağını düşünürler. Bunlara göre bazı yöntemlerin en iyi yönleri alınmalı ve karma bir yöntem uygulanmalıdır. İyi bir yöntem her şeyden önce geniş boyutlu ve seçmeci olmalı, dilbiliminin tüm bilimsel unsurlarını içermeli ve bunları kullanırken de eğitim psikolojisinin prensiplerinden yararlanmalıdır. Tek, kesin ve öğrenci adına seçilen bir yöntem yerine, dil öğretimi konusunda genel prensipler olmalıdır ve bu prensipler öğrenilen dile ve öğrenciye göre özel prensiplerle de desteklenmelidir. Bu yöntemde, öğretim etkinlikleri yapılırken dil öğretim ilkelerinden “basitten karmaşığa”, “somuttan soyuta”, “bilinenden bilinmeyene” ilkesi benimsenmiştir. Dilbilgisi öğretimine odaklanan mekanik tekrarlara ve ana dille hedef dili karşılaştırma alıştırmalarına çok zaman ayrılmaz.
Seçmeli Yöntem’de öğretmen, dil öğretim yöntemlerinin en iyi ve en yararlı yönlerini seçer ve kendi amacı doğrultusunda kullanır. Dört temel beceriye (okuma, dinleme, konuşma, yazma) eşit derecede önem verilir. Dil öğretimi hedef dille yapılır, ana dil olabildiğince az kullanılır. Çok elzem durumlarda anadiline de yer verilebilir. Dil öğretiminin gerçek hayata dönük olmasına önem verilir. Başlangıçta çeviri üzerinde pek durulmaz. Öğrenciler belli bir seviyeye geldikten sonra çeviri yaptırılır. Sözcükler anlamlı tümceler içinde öğretilir. Pek çok seçme olanağı olduğu ve öğretmene geniş özgürlük tanıdığı için günümüzde Seçmeili Yöntem’e büyük bir ilgi duyulmaktadır.
Seçmeli yöntem diğer yöntemlere göre çok daha geniş bir düşünce ufkuna, uygulama alanına sahiptir. Bu nedenle de öğretmenler tarafından çok tutulmuş ve günümüzde geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Ancak, bu yöntemi uygulayacak öğretmenlerin çok bilgili olması, tüm yöntemleri bilmesi, dilbilim, eğitim psikolojisi ve pedogoji öğrenimi görmüş olmaları gerekir. Aksi taktirde yöntemlerin hangi yönlerinin iyi, hangilerinin yetersiz olduğuna karar veremez ve kendilerine en uygun olan yöntemi seçemezler. Yani, Seçmeli Yöntem bir yöntemden çok, yöntem seçme tekniğidir. Öte yandan, yeni bir yöntemin oluşabilmesi için seçme aşamasından sonra bilgilerin birleştirilmesi, yani sentezi gerekir. Ayrıca her öğretmenin kendine göre bir yöntem seçmesi, öğretmen sayısının fazla olduğu kurumlarda karışıklığa yol açabilir. Bu durumda tüm öğretmenlerin bir araya gelip amaca en uygun yöntemi ya da yöntemlerin yararlı gördükleri yönlerini birlikte seçmeleri ve yeni bir sentez yapmaları ve bu süreçte öğrencilerin de geri bildirimlerini dikkate almaları gerekir.
15. Görev Temelli Öğretme Yöntemi (Task Based Language Teaching)
Görev Temelli Öğretme Yöntemi, dört temel dil becerisinin de aynı derecede geliştirilmesini esas alan modern bir dil öğretim yöntemidir ve bireylerin kendilerine sunulan görevleri gerçekleştirerek hedef dili öğrenmelerine olanak sağlar. Bu iletişimsel bir yöntem olduğu için program, görevler ve görev biçimlerini temel alarak oluşturulur. Yöntem öğrencilerin bir düşünce sürecinde verilen bilgilerle bir sonuca varmaları ve öğretmenlerin de bu süreci kontrol etmeleri, düzenlemeleri için gereken etkinlikleri göstermesini ‘görev’ kabul eder. Görev bu yönteme göre, öncelikli dil öğrenim hedeflerinin anlamlı etkinliklere dönüşüm şeklidir. Görev temelli öğretim yönteminin öğretim programı dilin iletişim görevleri yoluyla öğretilmesi yaklaşımına dayanır.
Dil öğretiminde genel olarak sonuca değil, öğretim sürecine odaklanılır ve öğretimin ana hedefi iletişimdir. Öğretim programı eğitimsel görevler ve gerçek hayat görevleri çerçevesinde oluşturulur ve bu programda görevler listelenir. Görev temelli öğretimde gerçekleştirilen dil eğitimi, yapı (form) yani gramerin ve anlamın (function) yani iletişimsel kullanımın birleştirilmesiyle yapılır. Görev temelli öğretim, analitik programa uygun olmasından dolayı öğrenici ve öğrenme temelli bir yöntemdir. Eğitim programı, katılımcının ihtiyaç ve programlarına göre şekillendirilir. Bu özelliği, görev temelli öğretim yöntemini diğer metotlardan ayıran dikkate değer bir farkıdır. Bu yöntem, ne öğretilmesi gerektiğinden ziyade dilin nasıl öğretilmesi gerektiğine odaklanır. Görev temelli öğretim, hâlihazırda var olan metotlardaki gibi dilin bölünerek değil de bir bütün şeklinde öğretilmesini amaçlar.
Görevler “Görev Öncesi İşlemler, Görev Döngüsü İşlemleri, Dile Odaklanma İşlemleri” başlıkları altında gerçekleştirilir. Görev öncesi işlemler, konuya giriş niteliğindedir. Sınıftaki öğrencilere işlenilecek konu başlığı ve öğrencilere verilecek görevler tanıtılır. Bunlar yapılırken de konu başlığı ile ilgili kelime ve kalıplar kullanılır. Görevi yaparken öğrencilerin kullanacağı kelimeler öğretilir. Görevin nasıl yapılacağı, ne kadar süreceği gibi açıklamalar yapılır. Görev döngüsü işlemleri, görevin öğrenciler tarafından gerçekleştirildiği aşamadır. Öğretmen bu bölümde yalnızca yönlendirici ve gözlemci konumundadır. Öğrenciler eşleştirilir ve görevlerini tamamlar. Görev tamamlandıktan sonra öğrenciler görevle ilgili raporlarını planlar. Daha sonra öğretmen sözel ve yazılı bir şekilde bitirilmiş olan görevlerin düzeltilmesinde yardımcı olur. Öğrenciler sınıfın önünde tamamladıkları görevin sunumunu yaparlar. Böylelikle öğrencilerin birbirinden öğrenmesine fırsat verilir.
Yönteme getirilen eleştirilerin başında görevlerin aşamaları ve içeriği konusunda yeterli ön çalışma bulunmaması, ayrıca görevlerin zorluk derecelerinin ve öğretim sıralarının belirlenmesinin zor olması gelmektedir. Dilbilgisi öğretimine ve yeni yapıların işlenmesine, görev aşamalarının yalnızca son bölümünde yer verilmesi eleştirilen bir başka husustur. Yöntem, hedef dilin sadece sınırlı sayıda biçimiyle karşılaşmış ve etkin kullanım becerisi kazanmamış yani başlangıç düzeyi öğrencileri için uygun olmadığı için ve göreve bağlı sistematik bir dilbilgisi, pedagojik girdi ve güncel müfredattan yoksun olması sebebiyle bütüncül bir dil öğretiminde kullanılması çok mümkün değildir.
16. İçerik Temelli Öğretim (Content Based Instruction – CBI)
Bu yöntem, günümüz insanının farklı amaç ve ihtiyaçlar için yabancı dil öğrenme süreçlerinin yeniden tanımlanmış bir şeklidir. İnsanlar dil öğrenme ihtiyaçlarını mesleklerine, ilgi alanlarına göre belirledikleri için ve dilbilim araştırmaları da dilin konuşulan ortama göre farklılık gösterdiği sonucunu desteklediği için, dilin yapısal olarak öğretilmesinden daha çok dilin kullanımının öğretimi önem kazanmaya başlamıştır. Bu yöntem, öğretime konu olan yabancı dilin akademik yönü ile becerilerin eş zamanlı öğretiminin belirli bir içerik çerçevesinde yapılmasını planlar. Büyük ölçüde hedef dilin konu içeriğini, iletişimin anlık bir nesnesi olarak değil, öğrenilmesi gereken bir araç olarak görür.
Bağlamsal öğrenme esas alınır ve akademik, meslekî, sosyal, eğlence gibi amaçlar için alan bilgisi kullanımı sağlanmaya çalışılır. Her sınıfın benzersiz, kendine özgü birer sosyokültürel bağlam olduğu kabul edilir. Dil öğretiminde konu temelli programlara öncelik verilir ve öğrenilen dilin kullanılabilir nitelikteki öğretimi hedeflenir. Hem dil öğrenimini hem de içerik öğrenimini aynı oranda ve eşzamanlı olarak gerçekleştirebilecek birleşik bir öğretim yolu izlenir.
Öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda daha fazla örnek verme, bu örnekleri önceden hazırlama, anlamı kontrol etme gibi başlangıçta basit, ileri aşamalarda karmaşıklaşan ödev ve değerlendirme süreçleri kullanılarak bilgilerin pekiştirilmesi sağlanmaya çalışılır. Dil öğretiminde genel bir konu esas alınarak, alt başlıklara, haftalara ve ders saatlerine uygun bölümler halinde bir öğretim programı tasarlanır.
Dilbilgisi ders dışında yapılacak ek öğretimle değil, konularla ilişkili bir biçimde eşzamanlı olarak öğretilir. Esas alınan konunun içerik yönüne odaklanılır ve anadil becerilerinin edinimine paralel bir şekilde hedef dil öğretilmeye çalışılır. Konunun öğrenci yaş ve düzeyine uygun ve anlaşılması için modelleme, sunum, karşılıklı etkileşim gibi çeşitli öğretim stratejileri kullanılır.
Bu yöntemde, öğretimde kullanılan malzemeler ve etkinlikler, öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarıyla aynı doğrultuda olur. İletişimsel metinler çerçevesinde belirli durumlar seçilerek dilin işlevselliği artırılmaya çalışılır ve sınıf içi etkinlikler bireysel, ikili veya daha çoklu gruplar halinde yapılarak çok yönlü bir öğrenim hedeflenir.
Dersler, örneğin, konuya hazırlık için öğrencilerin konuyla doğrudan ilişki kurabilecekleri resim çizimleriyle başlayabilir. Öğrencilere deneyim kazandırılması için şekillerle serbest çağrışım ve beyin fırtınası yaptırılabilir. Fiiller, isimler ve sıfatlar gibi üç farklı kelime sınıfından küçük bir kelime listesi oluşturulabilir. Öğrenciler resimleri gösterdiği şeyleri bu kelimelerle açıklamaya çalışabilirler. Öğrenciler resimleri açıklarken cümle anlamlarını farklı kelime türleriyle tamamlamaya teşvik edilir. Kelimelerin hedef dilde konu bütünlüğüne ve kavrama uygun etkili cümleler içinde kullanılması, öğrenimi eğlenceli ve tatminkâr hele getirir. Bu sayede zayıf olduğu için sınıf düzeyinin gerisinde kalan öğrenciler kendilerini geliştirerek kısa sürede arayı kapatabilir.
İçerik Temelli Öğretim Yöntemi’ne getirilen eleştirilerin başında, yöntemin dünyanın her yerinde aynı sistematik özellikleri taşıyan evrensel bir olgu niteliği taşımadığı ve farklı ülkelerde farklı uygulama biçimi ve gelişim hızı gösterdiği için genel geçer bir yöntem olma özelliğini kazanamadığını gelmektedir. Yöntemde, problemler teorik olarak önceden belirlenip, çözüldüğü ve derste uygulandığı için aktif öğretim esnasında karşılaşılacak problemler önceden belirlenemeyebilir. Anlık çözüm üretimi yapılamadığı için bu problemler çözümsüz kalabilmektedir. Bu yönteme yöneltilen bir başka eleştiri de dayandığı dil öğretim yaklaşımının net olmayışıdır. Yöntemin temelleri yeteri kadar tartışılmadığı için henüz sistemleşmemiş bir yöntem gibi görünmektedir. Özgün bir yöntem olmaktan çok diğer yöntemlerin dikkatinden kaçan “içeriğe” odaklanarak yeni bir ilgi alanı oluşturmanın ötesinde önemli yeni bir özelliğinin olmadığı ileri sürülmektedir.
17. İşbirlikli Dil Öğrenimi (Cooperative Language Learning)
Aktif öğrenmeyi esas alan İşbirlikli Öğrenme Yöntemi, benzer yöntemlerin temelindeki konuşma, dinleme, yazma ve etkileşimli konuşmanın kullanıldığı; bilişsel ve duyuşsal öğrenme ürünleri üzerinde olumlu etkileri kanıtlanmış; işbirliği becerilerinin ön plana çıktığı; temelinde sosyal etkileşim olan; öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verebilen; zihinsel yeteneklerini kullanmasını sağlayan; kendi öğrenmeleri ile ilgili kararlar almasına olanak veren bir öğretim yöntemidir. Dil öğreniminde daha aktif olan öğrenci, çevresindekilerle daha fazla iletişime geçmesinin yanı sıra dil becerilerinin tümünde (okuma, yazma, konuşma ve dinleme) daha kalıcı ve pratiğe aktarabileceği öğrenmeler gerçekleştirir.
Öğrenci, akranlarından alacağı sözel tepkiler doğrultusunda öğrendiği yabancı dilde belli düzeltmeler yapabilir. İşbirlikli öğrenmenin doğası gereği, grup içinde öğrenilen yabancı dille sürekli hemhal olma, öğrencilerin dili günlük hayata yayarak ve yaşayarak öğrenmelerini sağlar. Öğrenciler işbirlikli öğrenme yönteminde grup içi etkinliklere daha aktif katıldıklarından, yabancı bir dili öğrenmede daha rahat ortamlar yakalamasının yanı sıra öğrenmenin oluştuğu ilk andan itibaren bunları kullanabileceği ve geri dönütler alabileceği bir çevreye girer.
İşbirlikli öğrenme yönteminin yabancı dil öğretme sürecindeki en önemli işlevlerinden bir diğeri de bu yöntemin öğrencileri sürekli aktif kılması ve etkileşimle öğrenilen dil aracılığıyla birbirileriyle iletişim kurmalarını sağlamasıdır. Öğrencilerin özellikle grup etkileşiminde akranları ya da öğretmenleri ile sözel iletişime geçerek bir özgüven kazandığı ve işbirlikli öğrenme yöntemiyle bireysel öğrenmeleri daha aktif gerçekleştirdikleri söylenebilir. Grup içindeki arkadaşlar yabancı dili öğrenmede akran danışmanlığı gibi desteklerle birbirlerine yardımcı olur ve böylece dili öğrenirken birlikte gelişirler. Yapılan çalışmalar, İşbirlikli Öğrenme Yöntemi’nin öğrencileri grup etkileşimine yönlendirdiği ve öğrencilerin dil gelişim süreçlerini olumlu yönde etkilediğini ortaya koymuştur. Dil öğretimi üzerine yapılan araştırmalar, öğrencilerin işbirlikli öğrenme yöntemiyle ders işlemekten keyif aldıkları ve dersi daha iyi anladıkları, derste daha aktif oldukları, özgüvenlerinin arttığı ve öğrendiklerini daha kolay hatırladıkları sonucunu ortaya koyulmuş; bu yönteminin öğrencilerin yabancı dil dersine yönelik tutumları ve bu dersteki akademik başarıları üzerinde olumlu etkisi olduğu sonucuna varılmıştır.
Ortaya çıkış tarihlerine göre sıralayarak açıkladığım yöntemleri bir başka kritere göre tekrar özetleyecek olursak, Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen ve yaygın bir biçimde kullanılan yabancı dil öğretim yöntemleri sırasıyla şunlardır:
- Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi (Grammar-Translation Method)
- Direkt Yöntem/Dolaysız Yöntem (Direct Method)
- Doğal Yöntem (Natural Method)
- İşitsel-Dilsel Yöntem (Audio-Lingual Method)
- Bilişsel Yöntem (Cognitive-Code Method)
- İletişimsel Yöntem (Communicative Method)
- Seçmeli Yöntem (Eclectic Method)
Bu yöntemlerin dışında yabancı dil öğretiminde daha az yaygınlık kazanmış ve alternatif olarak kullanılan başlıca diğer yöntemler ise şöyledir:
- Okuma Yöntemi (The Reading Method)
- Telkin Yöntemi (Suggestopedia)
- İşlevsel-Kavramsal Yaklaşım (Functional-Notional Approach)
- Danışmanlı (Grupla) Dil Öğretim Yöntemi (Community Language Learning)
- Sessizlik Yöntemi (The Silent Way)
- Tüm Fiziksel Tepki Yöntemi (Total Physical Response)
- İşitsel-Görsel Yöntem (Audiovisual Method)
- Görev Temelli Yöntem (Task-Based Method)
- İçerik Merkezli Yöntem (Content-Based Method)
- İşbirlikli Dil Öğrenimi (Cooperative Language Learning)
Bu makalede, en yaygın yabancı dil öğretim yöntemleri ile ilgili İngilizce ve Türkçe kaynaklarda dağınık biçimde yer alan, hatta bazen farklı kaynaklarla uyuşmayan, eksik kalan veya yeterli derecede bulunmayan bilgilerle, bu yöntemleri temel kullanım özellikleri ve prensipleri çerçevesinde inceleyip düzenleyerek bir bir araya getirmeye çalıştım. Tabii ki yabancı dil öğretiminde kullanılan yöntemler hedef dili en iyi biçimde öğretme iddiasında, ama tüm içeriği okuduktan sonra siz de kanaat etmişsinizdir ki “en iyi dil öğretme yöntemi” dolasıyla da öğrenciler için de “en iyi dil öğrenme yöntemi” yok maalesef. Her geçen gün gelişip değişen ve artık büyük bir köy gibi olan dünyamızda yabancı dil öğretme yöntemlerine sürekli olarak alternatifler geliştirilmesi, tek ve mükemmel bir yöntemin varlığından söz edilmesini iyice zorlaştırıyor.
Yabancı dil öğretim tekniklerinin özellikle İngilizce ve bunun yanı sıra Fransızca, Almanya ve İspanyolca gibi batılı dillerin öğretilmesi amacıyla geliştirildiği ve çeşitlendiği su götürmek bir gerçek. Dillerin kökeni göz önüne alındığında Avrupa dillerinin dışındakiler için de kendine özgü öğretim yöntemleri geliştirilebilir. Mesela, anadilimiz Türkçe’nin daha geniş kitlelere daha başarılı bir şekilde öğretilebilmesi için güncel ve kullanışlı yaklaşımlar, yöntemler ve teknikler üzerinde çalışılmalıdır. Her dilin kendine özgü gramer, kelime, sözdizimsel, morfolojik, fonetik ve yazım özellikleri olduğu için, yabancı dil olarak öğretimi yapılacak bütün dillerin kendi öğretim yöntemleri geliştirilebilir ve geliştirilmelidir. İnsanlıkla birlikte sürekli gelişim ve değişim içinde olan bir yabancı dilin, tek ve durağan bir yöntemle öğretilmesi mümkün değildir. Bu sebeple öğretimde kullanılacak yöntem bu değişimlere uyum sağlamalı ve devamlı gelişim içinde olmalıdır.
Yöntemlerin başarılı olabilmesi için kullanım özelliklerinin yanı sıra hedef kitlenin kişisel özellikleri, öğretimin yapıldığı çevrede konuşulan dil, ekonomik ve sosyal durum gibi faktörlerin de dikkate alınarak yöntemin kullanım özelliklerinin uyarlanması ve geliştirilmesi gerekmektedir. İşte bu yüzden ben birebir yaptığım çalışmalarda öğrencilerimin dil öğrenme serüvenlerini daha verimli hale getirebilmek için her zaman kişiye özel bir müfredat hazırlıyorum ve o öğrenciye özel bir yöntem ve teknikle derslerimi işliyorum.
Evet, daha ziyade öğretmenlere hitap ediyor gibi görünse de aslında öğrencilerin de kesinlikle bir fikir sahibi olması gereken dil öğretim yöntemlerini tanıdıktan sonra, şimdi teknik ve uygulamaya dönük olarak neler yapılabilir, dil öğrenme süreçlerimizi neler kolaylaştırır, biraz da ona değinelim. İşte size bazı öneriler:
0. O ülkede dil eğitimi alın.
Evet, bu maddeye sıfırıncı madde diyorum, çünkü bu zaten en ideal olan dil öğrenme yolu, ancak herkesin kolaylıkla yapabileceği bir şey değil maalesef. Yaşayarak, mecbur kalarak, günün her saati, her durumda o dili kullanmak tabii ki öğrenmeyi çok çok artıracak ve kesin sonuç almanızı sağlayacaktır. Evet, en doğal ve fakat maliyeti en yüksek olan yolu savdığımıza göre gelelim çoğunu ücretsiz yapabileceğiniz önerilere…
1. Youtube videolarından yararlanın.
Youtube dünyanın en büyük ücretsiz okulu. Burada İngilizce başta olmak üzere neredeyse tüm dillerle ilgili çok güzel öğretici, pratik yapmanızı sağlayan video içerikleri, ders anlatımları, konuşma kayıtları var. Her seviye ve amaca uygun kaliteli içeriklerin olduğu Youtube kanalları ile ilgili bir blog da yazacağım. Youtuber söylemi olacak ama, takipte kalın ve sayfayı sık kullanılanlara eklemeyi unutmayın 😊
2. Kolay kitaplar okuyun.
Okumadan dil öğrenmek imkansız demiyorum ama gerçekten zor. Kolay seviyelerden başlayarak (genelde 1 en düşük seviye, 6 en yüksek seviyedir) kendi seviyenize uygun kitaplar okuyabilirsiniz. Anlama becerilerinizi geliştirmek için sözlük kullanmadan, akışı bozmadan okumanız faydalı olur. Tercüme etmeden, sadece okumanız en iyisi. Bir taşla iki kuş vurmak isterseniz, Youtube’dan sesli kitaplar okuyun ve aynı anda dinleyin. Bunu günde 15-20 dk olmak üzere birkaç ay sürdürdüğünüzde farkı fark edeceksiniz!
3. Kendi kelime not defterinizi tutun.
Hiç not tutan öğrenci ile tutmayan bir olur mu? Yeni öğrendiğimiz dile dair tüm bilgiler tuttuğunuz notlarla pekişecek ve kalıcı hale gelecektir. Notlarınızı parça parça da tutabilirsiniz. Küçük ve taşınabilir defter de işinizi kolaylaştıracaktır. Öğrenilen kelime, kısaca Türkçe anlamı, İngilizce tanımı, eş anlamlısı, zıt anlamlısı, değişik formları (isim, sıfat, fiil, zarf halleri), kalıp ifadeleri ve örnek cümle gibi satır ve sütunlar ekleyerek bir kelime ile onlarca kelime öğrenebilirsiniz.
4. Çalışma kartlarınızı hazırlayın.
Dilerseniz konulara göre, dilerseniz gün gün, dilerseniz aklınıza gelen başka bir kritere göre kartlarınızı düzenleyin ve bunları günlük hayatınıza yayın. Ceplerinize, çantanıza, yatak odanıza, mutfağa, tuvalete, girişe, hatta dijital olarak telefonunuza, bilgisayarınıza… Çalışma kartları olarak post-it de kullanabilirsiniz. Her an karşınıza çıkan renkli içerikler sizi öğrendiğiniz dile yakınlaştıracak, tekrarlar yoluyla öğrenmenizi hızlandıracaktır.
5. Yabancı dizi ve filmleri altyazılı izleyin.
Evet, altyazılı izleyin. Hatta, film-dizi Türkçe olsun, İngilizce alt yazı ile izleyin. Çünkü Türkçe’yi daha etkili duyabilecek ve bu ifadeleri alt yazı ile eşleştirmeniz daha hızlı olacaktır. Günlük hayatta kullandığınız anadilinizdeki ifadelerin İngilizcelerini okumak, İngilizcelerini duyup Türkçelerini okumaktan çok daha öğreticidir. Hatta, pek keyifli olmasa da en verimli yol ise sesli betimleme özelliği ile izlemek. Böylelikle, sadece duyup okuduğuz içeriklerden ziyade arka planda olan her şeyi hedef dilde duyabilirsiniz. Yabancı dil seviyeniz Intermedite (B1) olmadıkça alt yazısız film-dizi izlemeniz çok verimli olmayacaktır.
6. Öğrendiklerinizi kendi kendinize konuşun.
Eskiden ses kaydedebilmek için kasetleri kullanırdık. Artık dijital teknolojilerle bu çok daha pratik. Telefonunuza kendi konuşmalarınızı kaydedin ve dinleyin. Hazır yazılmış diyalogları veya kısa hikayeleri de okuyabilirsiniz, onları da tekrar tekrar dinlemek öğretici olacaktır. Eğer varsa telafuz, tonlama ve vurgu gibi alt dil becerilerindeki eksik ve yanlışları kendiniz fark edip düzeltirseniz bu eğitim psikolojisi açısından çok yapıcı ve geliştirici olur.
7. Sevdiğiniz şarkıları tercüme edin.
“Keyfimiz yerindeyken şarkıyı, moralimiz bozukken sözlerini dinleriz” diye bir söz vardı. Yabancı dil öğrenirken ise şarkı sözleri adeta birer cevher. Youtube’da sevdiğiniz şarkıların adına “lyrics” ifadesini eklerseniz o şarkının sözlerinin yazılı olduğu versiyonu da kolayca bulabilirsiniz. Ayrıca, lyricstraining.com gibi harika website ve uygulamalar da şarkıları daha da sevmenizi sağlayacaktır.
8. Sanal bir eğitmen edinin.
Evet, gerçek bir öğretmen olarak sanal öğretmen tavsiye ediyorum! Sene olmuş 2023, illa yüz yüze eğitim alacağım diye diretmek suyun akışına karşı yüzmek gibi. Sanal ortamlar hem fiyat performans olarak daha uygun olacaktır hem de anadili konuşan eğitmen bulma imkanınız artacaktır. Temel (Elementary – A1) seviyeden orta-üst seviyeye (Intermediate – B1) kadar yabancı eğitmenlerle çalışmak çok verimli olmayacaktır, bunu da hatırlatayım tabii.
9. Telefonunuzun, bilgisayarınızın dilini öğrenmek istediğiniz dile çevirin.
Günlük hayatta kendimizi öğrendiğimiz dile maruz bırakmak için çok pratik yollar bunlar. Hem o dili bilmeden birinin telefonunuzu kurcalamasının en önüne geçmiş olursunuz…
10. Sosyal medyayı kullanın.
İnsanın ideal bir sosyal çevrede arkadaş olabileceği insan sayısı en fazla 150 olduğunu duymuşsunuzdur. Evet, ama dil öğrenmek, farklı kültürlerden insanlarla iletişim kurmak için sosyal medyayı kullanarak yüzlerce insan ile arkadaş olabilir, yazışabilir hatta konuşabilirsiniz. Mesela, Hintlilerden, Afrikalılardan da en az Amerikalılardan, İngilizlerden öğreneceğiniz kadar şey öğrenebilirsiniz.
Referanslar:
13