Etrafımızda “ben de birşeyler yapmak istiyorum” diyen onlarca kişi var. Ancak sivil toplum zaman ve uzmanlık gerektiriyor. Hayat önceliklerimiz – ailemiz, işimiz ve bizim için çok değerli olan başka uğraşlarımız – yüzünden hep bu isteğimizi erteliyoruz. Sivil toplumu uzaktan izliyoruz. Tanıdıklarımız aracılığıyla tesadüfen bazı STK’ları biliyoruz ve bazen destek veriyoruz. Hatta STK’ların şeffaf ve hesap verebilir olmadıklarından şikayet ederek bazen STK’lar yerine bu destekleri doğrudan ihtiyaç sahiplerine yapmayı da tercih ediyoruz.
Ama biliyoruz ki uzaktan baktıkça ve sorumluluk almadıkça daha iyiye de gitmiyoruz.
Türkiye’de özellikle Marmara Depremi sonrası ve AB uyum yasaları sonucu sivil toplum gelişim içine girdi. Vakıfların sayısı 4.893’e, derneklerin sayısı 104.066’ya ulaştı. Araştırmalarda, nüfusumuzun en fazla yüzde onbeşini geçmeyen bir kesimin sivil toplum kuruluşlarında gönüllülük yaptığını biliyoruz. Bu kuruluşlar çok önemli sosyal sorunlara çözümler buluyorlar, devletin yapamadığı birçok çalışmayı bizzat yürütüyorlar.
Ancak bu STK’ların en temel derdi finansman.
2014 yılında Türkiye’deki vakıfların ve derneklerin toplam geliri 25.655.313.279 TL’ydi. Başka bir deyişle kurum başına senelik gelir sadece 235.458 TL olarak gözüküyor. STK’ların arasındaki büyük kapasite farklarını da göz önüne aldığımızda, bu gelirlerin büyük bir çoğunluğu zaten kurumsallaşmasını belirli bir ölçüde tamamlamış kuruluşların gelirleri olarak karşımıza çıkıyor.
Oysa Türkiye, 2014 yılı Dünya Bağışçılık Endeksinde 135 ülke içinde 112. sırada. Yaklaşık 800 milyar USD ile GSYH açısından dünyanın en büyük 17. ekonomisinde olmasına rağmen 2014 rakamlarına göre toplumun sadece çok küçük bir bölümü STK’lara bağış yapıyor. STK’lar da bu yüzden finansman ihtiyaçlarını zaten kısıtlı olan başka yöntemlerle karşılamaya çalışıyorlar. Bir örnek vermek gerekirse, 2014 yılında derneklerin bütçelerinin %38,3’ü, vakıfların bütçelerinin %30,2’si bağış ve yardım gelirlerinden oluşuyor. Bu durum, hibe ihtiyacına sahip olan STK’ların ihtiyaçları olmamasına rağmen fon sağlayanların önceliklerine yönelik çalışmaları daha ön plana çıkarmasına neden oluyor. Ayrıca bağış toplamanın önündeki mevzuat engelleri ya da mevzuatın uygulanmasıyla ilgili problemler STK’ların bağış toplamayla ilgili süreçlerini de olumsuz etkiliyor.
Tüm bunlarla beraber biliyoruz ki Türkiye hızla değişiyor.
Sosyal sorunlar çok katmanlı biçimde derinleşiyor ve farklılaşıyor. Türkiye:
– Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişme Endeksine göre 188 ülke içinde 72.,
– Sınır Tanımayan Gazeteciler’in Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine göre 151/180.,
– Dünya Demokrasi Endeksine göre 98/167.,
– Freedom House’un Özgürlük Endeksinde 100 üzerinden 53 ile “kısmi özgür” sırasında bulunuyor.
Sivil toplum bu tablo çerçevesinde kendi içinde belirli uzmanlıklar üretmeye başladı. Farklılaşan sosyal ihtiyaçlara yönelik yenilikçi ve çoğaltılabilir çözüm önerilerine ihtiyacımız var. Bunun öncülü, yerel ve nispeten daha küçük STK’ların sürdürülebilirliklerini sağlamak ve kurumsallaşmalarını geliştirmek. Bu yüzden hem STK’ların finansal sürdürülebilirliklerine katkı yaparak kurumsallaşmalarına destek olmak hem de varolan yeni çalışmaları desteklemek ya da var olanların etkisini ve ölçeğini geliştiriyor olmak, Türkiye’de sosyal sorunların çözülmesine önemli bir katkı sağlayacak.
Sivil Toplum Kavramı, tarihsel olarak 12. Yüzyılda doğmuş (1. Dönem), 17. Yüzyılda gelişmiş (2. Dönem) ama unutulmuş olmasına rağmen, 1970’lerden sonra Doğu Bloku ve Latin Amerika’daki askeri diktatörlüklerle mücadele döneminde yeniden hatırlanmıştı (3. Dönem). 1900’lü yılların sonlarına doğru ise batıda, kamu kaynaklarının etkin kullanımı, kamu hizmetlerinin yeterliliği, toplumun sorunlarına çözüm üretimi gibi konularda, klasik kamu yönetimi ve denetimi uygulamalarının yetersiz kaldığı fikri, yaygın bir şekilde tartışılır oldu. Bu fikirden hareketle, bu konularda daha farklı bir mekanizmaya ihtiyaç olduğu bunun da -Türkçe’de kullanılan ifadesi ile- “Sivil Toplum Kuruluşları” eliyle yapılması yöntemi benimsendi. Batıdaki bu anlayış, Sivil Toplum Fikri’nin dördüncü dönemi anlamına geliyor. Bu fikir devamında, mevzuat alanına da yansıdı ve STK’ların denetim işlevini yapabilmesine imkan sağlayan yasal değişikliklere gidildi. Böylece siyaset ve bürokrasi alanının, siyaset ve bürokrasiden bağımsız olarak da denetlenmesi sağlandı.
Bu yöntemle birlikte yeni bir kavram daha ortaya çıktı: “Yönetişim”. “Yönetim (Government)” kavramı yerine kullanılmaya başlanan “Yönetişim (Governance)” kavramı, Türkçe derslerinde öğrendiğimiz tabirle, “işteş” bir eylem yani çok taraflı. Kamu hizmetini yerine getiren, kamu harcamalarını yapan siyasi veya bürokratik bir kadronun yanında bu eylemleri toplum adına denetleyen STK’lar, yönetişim eyleminin iki tarafını oluşturmakta. Bu haliyle demokratik ve katılımcı bir yönetim idealine ulaşmak daha mümkün olabilmekte. Demokratik konsolidasyon da denen bu süreçte, demokrasinin yerleştirilmesini ve topluma yayılması hedeflenmekteydi.

Sivil toplum kuruluşlarının hedef edindiği denetim ödevi, lafzi bir anlamda anlaşılmamalı. Buradaki denetim, “inceleme – eleştirme – hatayı ifşa etme” kalıplarından daha farklı olarak “iş birliği” kavramını da içermekte. STK’lar toplumsal sorunların çözümü noktasında, kamu kurum ve otoritelerine çözüm önerileri de sunmak zorundadır.
Sivil Toplum Kuruluşu statüsü, Türkiye’de dar anlamda değerlendirilmekte sadece sendika, vakıf ve dernekleri içine almaktadır. Ancak kavramın ortaya çıktığı batıda, siyasi partiler de bir yönüyle STK kabul edilmektedir. Zaten kavramın İngilizce ifadesi “Non–Governmental Organizations – Hükümet Dışı Organizasyonlar” şeklindedir. Bu kavram, kamu kurumu haricindeki tüm organizasyonları kapsayacak şekilde geniştir. Bu nedenle NGO – STK kavramı içine siyasi partiler de girmektedir. Bu tartışma Türkiye’de 2001 yılında yaşanmıştı. AKP’nin kurucuları arasında altı başörtülünün yer alması sonrasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesine başvurarak, bu kişilerin kurucu üye sıfatlarının düşürülmesini istemişti.
Sivil toplum kuruluşu, bağımsız çalışma sergileyen, resmi kurumların dışında olan hukuki, sosyal, çevresel, kültürel hedefler doğrultusunda faaliyetlerini sürdüren kuruluşlardır. Sivil toplum kuruluşu nedir, sivil toplum kuruluşları nelerdir, özellikleri, amaçları ve görevleri hangileridir gibi soruların yanıtlarını derledik.
Sivil toplum kuruluşları, bağımsız faaliyetleri olan bir merkeze bağlı çalışan resmi olmayan kurumlardır. Yasal olan bu kuruluşların genel hedefleri, başkalarına yardım sağlamaktır. Temsil ettiği kitlelerin temel haklarının yanında, ekonomik ve demokratik menfaatlerini savunur.
Sivil Toplum Kuruluşu Nedir?
Sivil toplum kuruluşu, halkın bir araya gelerek oluşturmuş olduğu, amaç doğrultusunda daha iyi yaşam koşulları hedefleyen yasal örgütlere verilen isimdir. Sivil toplum kuruluşları, sosyal ekonomik, işçi hakları, dini amaçlı veya hayır işleri gibi alanlarda faaliyet gösterebilir. Sivil toplum kuruluşlarına bazı örgüt ve kurumlar örnek gösterilebilir:
Sendikalar
Dini kuruluşlar
Düşünce kuruluşları
Kar amacı olmayan vakıf veya dernekler
Ticari kuruluşlar
Meslek kuruluşları
Siyasi partiler
Sanayi kuruluşları
Gençlik dernekleri
Devlet bünyesinde olmayan okullar
Sivil Toplum Kuruluşları Nelerdir?
Türkiye’de ön plana çıkan birçok sivil toplum kuruluşu bulunur. Bu sivil toplum kuruluşları, toplumdaki eksiklikleri, sorunları çözmek, çözmeye yardımcı olmak ve faaliyet geçekleştirmek adına kurulmuşlardır
Kızılay
1868 yılından bu yana varlığını devam ettiren Kızılay, bu anlamda Türkiye’deki en eski sivil toplum kuruluşudur. Kan ihtiyacı başta olmak üzere, afetler, göç ve mültecilere yardım, sağlık, sosyal faaliyetler, ilk yardım, gençlik, eğitim gibi alanlarda hizmet sunar.
TEMA Vakfı
Erozyonla mücadele edebilmek adına kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur. Ülkemizde doğal yaşamı korumak için görev edinmiştir. Bu doğrultuda halkın bilinçlenmesini sağlamak ve doğal ortamı korumak adına çalışmalar sağlar.
AKUT
Arama Kurtarma Derneği olarak işlevini devam ettiren AKUT, sel, kaza ve deprem gibi durumlarda gönüllülük esasına dayanarak yardım sağlayan kuruluştur.
LÖSEV
LÖSEV, kan ve lösemi hastası olan çocuklara sağlık ile eğitim ihtiyaçlarını karşılayan sivil toplum kuruluşlardan birisidir.
YEŞİLAY
YEŞİLAY, sigara, kumar ve alkol alışkanlıklarının bırakılması yönünde mücadele eden vakfa verilen isimdir. Sivil toplum kuruluşu olan YEŞİLAY, 1920 tarihinde İngiliz işgalini sonlandırmak amacıyla kurulmuştur.
STK’ların Özellikleri
STK’lar gönüllülük esasına dayanarak faaliyet gösterir.
Sivil toplum kuruluşlarında çalışanların amacı, toplumun sorunlarını gidermektir.
Çalışan kişiler, görev karşılığında herhangi bir ücret kazanmazlar.
Çalışmada, üst-ast ilişkisi yoktur. Her birey, diğeriyle dayanışma içerisinde çalışır.
Devletin yetersiz olduğu durumlarda, halkın yardımına yetişen kuruluşlardır.
Devletin sivil toplum örgütlerine herhangi bir katkısı bulunmaz. STK’lar devletin koymuş olduğu yasalara uyumlu olarak faaliyet sürdürmek durumundadırlar.
Sivil toplum kuruluşları, kendi masraflarını çalışmalara destek veren üyelerin yardımlarıyla sağlamaktadırlar.
Dernek, vakıf, oda veya sendika isimleriyle çalışmalarını yürütürler.
STK’ların Amaçları
Sivil toplum kuruluşlarının temel amacı, toplumsal sorunları bağımsız şekilde ele alarak, kamuoyunu bilgilendiren, aydınlatan ve buna yönelik öneri sunan kuruluşlardır.
Toplumun kendisi tarafından kurulan STK’lar, toplumun genelini aydınlatma amacı güder. Buna yönelik çalışmalar yapar.
İkna ve eylem faaliyetleri ile çalışmalarını sürdürürler.
Toplumsal sorunlarda; kadın hakları, işçi hakları, depremzede hakları gibi konularda çalışmalarını yürütür.
STK’larıb Görevleri
Temel amaç ve misyonların dışında, STK’lar çeşitli görevler edinmiş şekilde varlıklarını sürdürürler. Her bir sivil toplum kuruluşunun görevleri faklı olabilir. Daha çok kuruluş amacına göre görevler belirlenir. Bazı ortak görevler söz konusudur.
Toplumun geleceği için çalışmak.
Toplumdaki suç işleme, alkol alışkanlıkları ve temel diğer sorunları gidermeye yönelik faaliyet göstermek.
Ülke içerisinde ve yurt dışında yaşayan vatandaşların temel haklarını savunmak, korumak, kollamak ve bu yönde özveride bulunmak amaçlardandır.
Kaynaklar:
Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü
Sivil Toplum Diyaloğu Programı